....

RÜZGAR

Saçı başı bırakmayan deli rüzgar gözümü yaşartacak kadar üşütüyor.Seviyorum puslu,esintili bulutları kararmış havaları. Siyah hırkam kendini hatırlattı uzun bir aradan sonra, yıkayıp özenlice katlayıp kaldırmıştım. Elimde ki çayın sıcaklığından medet umuyorum. Bulutlar griden siyaha geçişte, atıştırmaya başladı ufaktan.Olsun yağsın nihayetinde yaz yağmuru.
Serinlesin,yağmurlu da olsun sisli de her hali güzel bu boğazın İstanbul’un.Doyamıyorum ki bakmaya koklamaya denizini,yosununu.Bir sürü denizler görmeme rağmen yerini tutmuyor, gecesi ayrı gözüken köprüsünün. Boğazın suyu,mavisi,akıntısı,balığı,koca koca gemilerİ, küçük küçük motorları. Hareketi bereketi bol. Şiirlere konu olmuş güzellikleri, ilham verecek kadar görkemli degil mi? Ne yaşamlar, ne aşklar, ne savaşlar geçmiştir üzerinde, okuduğumuz romanlardan bildiğimiz. Olmazsa olmazlarımdandır Fethi Paşa korusu. Bütün boğaz ayaklar altında derler ya gerçekten eşsiz.Her seferinde de ilk görüyormuşum gibi o muhteşem hissi yaşıyorum.Mutlaka her gidişimde de oraya, eskileri anarım.Hatırlayabilmek ve unutabilmek hiç düşündünüz mü ne kadar muhteşem iki kardeşler.İyi ki üzüldüklerimizi unutabilmek gibi bir sistemimiz var.Ya da tamamen unuttuğumuzu sandğımız bir sesi Aniden işte hatırladım bu böyle olmuştu şu da şöyleydi dediğimiz. Tam bir anlamlandırma çabasıydı oysa.Özlediklerimin sesini,ellerini havaya savuruşlarını ,çaresiz kaldıklarında boşver deyişlerini veya bir filmdeki karekteri taklit edişlerini unutmama gayretiydi biraz da.Özlemekti diğer taraftan bu olanın adı. Dalıyorum boğazın sularına bakarken.


Geliyor suretleri bir bir, koyu maviliğin üzerinden ağaçların arasında dolaşıp oturup çay içtiğim misafir olduğum masaya.Kafamın taa içine.Gözümün perdesine. Deniz manzarası eşliğinde film tadında. Cumartesi gunuydu babam saat dört civarlarında gelmişti.Soğuk bir şeyler yemek istedi.Annem karpuz kesmiş biraz peynirle masaya getirdi o ellerini yıkayıp banyodan çıkıp gelene kadar.Annemle yemesek de oturmuştuk masaya.”bugun anneme gidelim onu da alalım koruya götürelim” dedi.babama. Sevinmiştim.Hemen hazırlanmaya odama gittim.Dar eteğimi seçtim mavi bluzumu üstüne.Saçımı biraz düzelttim biraz da hafiften bir göz kalemi sürmüştüm biraz da ruj kimsenin gözüne sokmadan.Hazırdım.Arabaya bindik üçümüzde gidiyorduk yolumuz kısa sürecekti ama olsun yine de ben mutluydum o gün.Geldik anneanneme. Yukarı çıktım seslendim kapıyı açınca şaşırdı.Telefonla haber veremezdik yoktu çünkü.Bir türlü bağlatmaya da ikna edememiştik.Hadi hazırlan bizimkiler aşağıda seni bekliyorlar koruya gidip çay içicez dedim. Sıkılmış herhal hiç ikiletmedi,”geç otur ayakta bekleme” deyip içeriye o seken ayağıyla hızlıca gitti.Biz ikimiz anneannemle elele oturuyorduk arkada .özlemiş beni ilk torunuydum ne de olsa. Ya da ben böyle düşünmek istiyordum.Sırtındaki yeleği,askısının derileri kısmen dökülmüş siyah çantası vardı.Gülümsüyordur şimdi bana bilmediğim yerlerden.Simsiyah kısa saçlarının yan kısımlardan ağaran yerleri sigara dumanından mı sararmış.Bilmem.bilemem ki.Çay bahçesinde oturmaktan vazgeçtik.Arabanın arkasındaki eski battaniyeyi aldık yanımıza, korunun içlerine doğru yürüdük.Sırtımızı ağaçlara dayayacak bir yer buldu.Gökyüzü açık mavi bulutların o güzelliği denizden geçen büyük yabancı gemiler boğaz köprüsü annem babam ve anneannem herşey ama her şey yediğimiz çekirdek içtiğimiz meyve suyu bile mutluluk sebeplerimdi.Kaygısız yıllardı.Dertlerim bile ne kadar masummuş. Dersler, kıyafet,makyaj, kitapları, aşk meşk işleri.Büyük olmamanın verdiği sorumsuzluk.Avare yıllar ah gençlik boşuna denmiyor.Oysa o gun anneannem sigarasını denize karşı içişinde hep teyzemi düşünüyormuş.O nun uzakta oluşuna istediği zaman göremeyişine kahrediyordu.Hayal meyal konuşulanları birleştirince bugün daha iyi anlıyorum.Zaafı vardı hepimiz biliyorduk.Teyzemin bir türlü büyümesine fırsat vermeyen hastalıklı bir bağlılığı vardı. O günü anneannem bence yasayamadı içi başka dışı başkaydı.Küçük kızını düşünmekten yemekten kesilmiş kavruklaşmıştı. Ayağına sersen de derya denizleri göremiyor işte kafa başka yerde olunca.Orada oysa hepimiz yanındaydık ama yine de teyzem olmayınca hep eksik,mutsuz ve her şeye karşı kördü. Ve anladım ki öyle de kalmak istedi.Dedemin gidişiyle tek başınalığa öyle tutunmuşki dışardan hiç kimseyi hayatına sokmuyor güvenmiyordu.Akşam onu evine tek başına bırakmak hiç istemedim, bize gel deyip durdum, kabul etmeyeceğini bilsem de ısrar ettim.O zaman cocuk aklımla üzüldüğümü hatırlıyorum.Arabanın içinden bakıyorduk. Arkası dönük, çantasının içinden bulduğu anahtarı göstererek beklemeyin hadi gidin dediğinde boğazıma bir şey takılı kaldı.O nun yemek yerken tuzu uzatsana diyen birinin olmamasına, kapıdan girerken nerde kaldın diyeninin olmamasına çok takılı kalmıştım. Hatırlıyorum. Tıpkı bugün annemin babamsız kalışına üzüldüğüm gibi. Onlar gibi bende şu denize bakarken bir sigara içmek istedim şimdi. Fakat ben bıraktım. İçmeyeceğim.

Author

fatih@kapoglu.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir