Uncategorized

UYUŞMA

 

Nasıl bir yalnızlık ki bu, düşünme yetisini kaybedecek kadar korkutucu gelen. Aslında insan bir anlasa ne büyük bir nimet. Düşünmemek. Kısacık yazılan ama uygulaması oldukça zaman alan ciddi bir çalışmadır kendileri. Kendini didikleyenin, zamanı boldur ve kendini kaybetmiştir. Aydınlık veya gece önemli değildir onlar için. En derinden geçmişimizi kazıdığımız zaman da sessizlikte ki karanlık vakitlerdir. Boğarcasına insanın yalnızlığını bir kere daha, bir daha yüzüne vurur. Korktukları yalnızlıkları değildir, göremeyişleridir kendilerini. Bu bol zamanlarda düşünmeleri aslında arayışlarının hayata tutunma oyununun hikayesi olmuştur çoğu zaman.

Doyamadığımız, bu yüzlere atılan tokatlardan defalarca mağlup çıkmaya da alışmışızdır. Her şeyde olduğu gibi pek bir meraklısıyızdır, kanıksama durumuna da. Yediğimiz dayaklara rağmen hep dibe biraz daha kuyuya doğru, eskide kalmışlara takılıp dururuz. Takılmak da bize yapışmıştır. İkiz gibi tutunmuşuzdur onlara. Olmasaydı kafaya taktıklarımız eksik kalırdık ya da bize öyle söylerlerdi.’’ Adam olan o kafayı niye taşır ki’’.’’ Doluysa işe yarar, iyi düşünürse hayatta yol alır deneyim kazanır, tecrübeleniriz’’ diye öğretilmişlerdi. Biz başka doğru bilmedik. Yanlış bildiğimiz konu, başkalarının doğruları üzerine bildiklerimiz oldu. Yaptıklarımız başkalarının bildiklerinin tekrarından öteye gitmedi. İlk cümleme gelirsek ah gerçekten çok sakatlayıcı bir durummuş. Fazla düşünerek çözümleri bulamayacağımı biraz geç öğrendim. Doğru zaman bu takvimmiş. Karlı bir güne uyanmak beyazın masumiyetiyle beraber, geceden kalma rüyalarımı hayra yorarken aydım. Düşünmekten önce yapılması gerekenler varmış. Kararlar almak, oluşa geçirmek tam olarak neyi isteyip nerede odaklanılması gerekenler. En son aşama düşünmek, o da eyleme geçerken ki zamana kalıyor.

 

Yazıya giriş yaparken ki yalnızlık öyle bir kişinin ev de bir tek olarak yaşamakla ilgisi yok. İçinizdeki yalnızlık. Kendi yaratımımız, kendi söylencemiz. O an öyleyizdir. Hep de aynı şey olarak tekrar ederiz, bundan dolayı kendimize acırız, ağlarız, kimsesizdir. Kendimizle neden böyleyim diye uğraşmak yerine televizyona sararız, milyonlarca film seyrederiz, dikkat ediniz neyi daha, fazla, çok yaparsanız orada bir sorun vardır. Korkmayın kendinize biraz yakın çoğu zaman da uzaktan bakın. Düşünmeden, yargılamadan çünkü bu hayatta en çok kendinize şefkat gösterebilir, kendinizi sevebilirsiniz. Dolayısıyla kendinize doğru yapılan yatırım doğru olandır, gerisi meyvelerini yemek olur. Tadından kimileri rahatsız olur bazıları da senin gibi huzuru bulur. Önce kendimize samimi olmak, yargısız olmak yeni bir oluşun içine girip buna çalışılmalıdır. Tazelenmek yeni bir ruh olma yahut biz de mevcut olanı yine ama yeniden hatırlamak mümkün mü?

Bence yapabiliriz. İçimizin yarattıklarıyla biz ‘’biz’’ değiliz. O bizim şikâyet ettiğimiz durumlar, duygular, olumsuzluklar sadece bir üretim. O halde artık yalnızlığın, çaresizliğin içinde bulunduğun karartılı gölgeli durumlara yüklediğin anlamları da  kendimizin yaptığını farkındasınızdır. Artık tersine de çevirebilirsiniz istediğinizi. Ama dikkat ediniz gerçekte bunu isteyen kim? Hırs mı? El alem ne der mi? Komşunun isteği mi? Babanızın zamanında yapamadığı bir şey mi? Annenizin alamadığı ev mi? Şimdi büyük soru geliyor. Siz bunlara sahip olunca (onların isteklerini gerçekleştirince) sahiden mutlu olacak mısınız?

 

Fazlaca düşünerek boşuna bir çabayla gerçek isteklerinize üzgünüm yerine getiremeyeceksiniz. Kafanızın ta içinin nefes alması gerekiyor. Soluk almaya ihtiyacınız var, tazelenmeye. İçinizin yenilerle dolması yeni bir ruh taşıması gerekiyorsa, yenilere yer açmak için temizlik yapılmalı. Eskileri atmak, vazgeçmek değil gönüllü olarak bırakmaktan söz ediyorum. Vazgeçemediklerimiz bizi dönüştürür fakat istemeden yapılandır. Asıl mesele bırakabilmekten geçer. Bunlarda ayrı ayrı emek isteyen çalışmalardır. Bir cümleyle bıraktım gitti olayı değildir. Hepsi bir yaratım sürecidir ve karar almakla başlıyor. Şöyle derin derin nefeslerle başlayınız önce, oturup etrafı en önemlisi de kendinizi bir gözlemleyin. Her şeyin çözümlenmeye de ihtiyacı yok bu arada. Bazı işler yarım kalabilir. Elimizden geldiğince yapma lüksünü de verin kendinize. Ben kendi tazelenme yolumu buldum, sizlerde kendinizi daha fazla takıntılı biçimde düşünerek uyuşturmayı bırakın derim. Derhal bu tutumla kendinize mesafe koyunuz……Bol bol nefes alınız derim.

 

 

Sevgilerle…….

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir